Author Defne Suman

The Silence of Scheherazade

Şimdi karton kapaklı baskısıyla Birleşik Krallık, ABD, Kanada, Avusturalya ve Yeni Zelanda’da

Eylül 1905
İngiliz casusu Hintli Avinaş Pillai İzmir limanına iniyor. Ömrünün sonuna kadar bağlı kalacağı Edith Lamarck’a âşık olacağını henüz bilmiyor…

1919
Rum kızı Panayota’nın içi kıpır kıpır… İlk aşkının İzmir’e ayak basan Yunan ordusuna katılarak Anadolu’da savaşacağını aklının ucundan bile
geçirmiyor.

1926
Büyük İzmir Yangını’ndan Miralay Hilmi Rahmi tarafından kurtarılan Şehrazat suskun. Geçmişini hatırlıyor, anlatacak büyük bir hikâyesi de var ama konuşmaya henüz hazır değil…

Edith, Panayota ve Şehrazat… Bu üç kadını birbirlerine bağlayan güçlü bir bağ var sadece Hintli casusun bildiği… Ve de Bornova’daki Levantenleri, Frenk Mahallesi’ndeki Rumları, Haynots’taki Ermenileriyle bir yüzyıla yayılan bu hikâyeyi kucaklayan sımsıcak, yitik İzmir…

Defne Suman, The Silence of Scheherazade adıyla şimdi de İngilizcede çıkacak olan Emanet Zaman’da eski İzmir’de ustalıkla dolaşıp tüm aşkları ve acılarıyla, unutulmuş bir dünyanın kapılarını okura açıyor.

Suman şehrin içinde günlük hayatlarını yaşayan sıradan insanların öyküsünü anlatıyor. Birbirlerini ve üzerinde yaşadıkları coğrafyayı çok seven insanların öyküsü…
—Laurel Taylor, Asymptote

Emanet Zaman (The Silence of Scheherazade), pırıl pırıl bir dille kaleme alınmış, hayatları tarihin trajik bir dönüm noktasına denk gelmiş, hafızalardan çıkmayacak zengin karakterlerle dolu bir serüven. Müthiş haz veren bir roman bu.
—Lou Ureneck, Smyrna, September 1922’nin yazarı.

Eylül 1922’de Smyrna yanıp kül olduğunda, dünya, kozmopolit kültürü en güzel yaşayan kentlerinden birini kaybetti. Bu zengin aşk ve yitiriş hikayesinde, Smyrna bütün haşmetiyle hayata dönüyor. Susturulanların sesleri ve tarihlerinin müziğiyle birlikte…
—Maureen Freely, PEN Başkanı, Birleşik Krallık
Suman’ın eski İzmir’i ve büyük İzmir yangınını anlattığı romanı kaçmaz! Çünkü bu yaşadığımız karanlık günleri daha iyi anlamamıza sebep oluyor.
—Ayşe Arman, gazeteci, yazar. Hürriyet
Tam bir yüzleşme romanı. Yüzleşmeye başlamak için iyi bir fırsat.
—Yılmaz Murat Bilican, gazeteci, yazar. K24
Defne Suman benim “hikâye anlatıcısı” diye adlandırdığım yazarlar kategorisine giriyor. O; insanların yazgılarının, kişiliklerinin, yaşamlarının kendi dışlarındaki toplumsal-siyasal gelişmelerle nasıl etkilendiğini; aşkların, duyguların, bireysel kimliklerin toplumsal-siyasal akışla nasıl belirlendiğini anlatıyor.
—Oya Baydar, yazar. Cumhuriyet
Bu kitap insanlığın birbirine bağını, inançlar, milletler, etnik azınlıklar arasındaki sevgiyi dile getiriyor.
—Betsy Göksel- Çevirmen
Emanet Zaman (The Silence of Scheherazade), nazik sevgi dokunuşları ve gündelik hayatın sonsuza kadar kaybolmuş gerçekçi anlarından oluşan harika bir toplumsal ve tarihi roman.
—Panos Tourlis, edebiyat eleştirmeni. Books and Style
Tarih ne kadar acımasız olsa da, Emanet Zaman bir o kadar sarıp sarmalayan, heyecanlı bir roman. Her sayfayı gözümde film gibi canlandırarak okudum, dilerim çok yakında prodüksiyon olarak da görürüz.
—Evrim Sümer, gazeteci
Emanet Zaman (The Silence of Scheherazade) ne kadar iyi bir roman. Joyce’un Dubliners’daki karanlık geldi okurken aklıma. Louis de Bernieres’i de hatırladım bazen. Ama ne kadar daha derin, ne kadar daha zengindi.
—Leyla Çapan, yazar
Emanet Zaman günümüz kültür ve edebiyat kuramlarında önemli bir araştırma alanı olan toplumsal bellek çalışmaları için zengin bir yazınsal kaynak oluşturmaktadır.
—Prof. Dr. Ülker Gökberk
Ruhumuzun en derinine temas ediyor ve bizi varoluşun merkezinden, yani bağlarımızdan, kavrıyor.
—Yaprak Çetinkaya, yazar. Pozitif Dergisi
Roman değil, sanki bir senfoni!
—Prof. Dr. Mete Tapan

Çevirmen hakkında

Betsy Göksel 1940 yılında, South Carolina’da küçük bir kentte doğdu. Georgia eyaletinin Decatur kentindeki Agnes Scott College’dan mezun olduktan sonra tesadüf eseri 1962 yılında İstanbul’daki Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde İngilizce öğretmeye başladı. Türk bir mühendisle evlendikten sonra aynı okulda çalışmayı sürdürdü. Okul 1971 yılında Robert College ile birleşti. Sonraki 35 yıl okuldaki görevine devam etti. Bir yandan da üç kızını yetiştirdi. 1997 yılında torunlarının doğumuna ve büyükannesinin kuşağının ölümüne şahitlik etmek üzere vatanına döndü. 2008’de ikinci ülkesine geri geldi. Şimdilerde köpekleriyle beraber Bozcaada’da yaşamaktadır. Günlerini edebiyat eserlerini İngilizceye tercüme ederek, yazarak, okuyarak, köpekleriyle deniz kenarında, kum tepelerinde ve adanın tarlalarında gezinerek geçirir. Çevirileri arasında Haluk Şahin’in Hate Trap adlı romanı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi için tercüme ettiği sanat tarihi ve mimarlık eserleri bulunmaktadır.

Defne Suman’dan haber almak istiyorum:

Diğer basımlar:

Yunanca

Psichogios

Hırvatça

Hena Com

Kitaptan bir Pasaj

Yarısı alev yarısı at mahluk ile etekleri ateşten tanrıça aynı anda Bella Vista’nın parlak turuncusundan rıhtıma daldılar. Yüzleri vişne rengindeydi. Başlarının etrafında beyaz bir hale. İnsanlar çığlıklar atarak birbirlerine sokuldular. Kaçacak yer yoktu.

Ateşten ikili rıhtımın ortasına varınca durup karşılarındaki karanlık suya, sonra dönüp birbirlerine baktılar.

Kız gülümsedi.

At kişnedi.

Karar verilmişti. Aynı anda karanlık sulara doğru hamle ettiler.

Hilmi Rahmi dizginleri çekti. Altında atı direndi, kişnedi. Miralay aldırmadı. Büyülenmiş gibi efsanevi çifte bakıyordu. Ömründe böyle bir güzellikle karşılaşmamıştı.

İnanılır gibi değildi ama ateşten at ile etekleri alevden kızın ortaya çıkışıyla beraber kesif ceset kokusunun yerini Bornova’nın yaseminleri almıştı. Demek canım şehrini yutan şu canavar ateşin içinden hâlâ güzellik ve umut çıkabiliyordu. Şükürler olsun! Yarabbi şükürler olsun! Ruhu derin bir şükran ve yüreği aşk ile doldu. Allah elinden her şeyini alsa ve karşılığında bu manzarayı sonsuza dek seyredeceği bir hayat verse ona, hiç itiraz etmez, derhal razı gelirdi.

Ateşten at ile etekleri kıvılcım saçan kız başka bir âlemden gelmiş olmalıydı. Belki Zümrüdüanka gibi kendi küllerinden doğmuşlardı. Belki de bu çılgın kıyımın sona ermesi için Allah’ın yeryüzüne gönderdiği melaikeydi bunlar. Ne birinin ne de diğerinin yüzünde korkunun ya da acının emaresi vardı zira. Başının etrafında kıvılcımdan bir taç taşıyan kız meleklerden de güzeldi ve hiç şüphesiz hayvana gülümsüyordu ve fakat atın yüzündeki tebessüme ne demeliydi?

Belki bir saniye, belki bir saniyeden de kısa süren o an, Hilmi Rahmi’ye tarih kadar eski ve sonsuzluk kadar uzun geldi.

Sonra at ateş saçarak denize doğru hamle etti. Rıhtımı doldurmuş insanlar kollarını kaldırıp her bir ağızdan haykırdılar. Atın peşinden kız koştu. Alevler eteklerinden ellerine, kollarına atlamıştı, aldırmadı. Ateş şimdi neşeyle saçlarına, şalına sıçrıyordu.

Hilmi Rahmi atını topukladı.

Herkes dönüp kıza yaklaşan atlı süvariye baktı.

Kız yerde yatan bir dedenin üzerinden uçarak geçti, derisi soyulmuş elleriyle alev alev eteklerini topladı. Bacakları cılk yaraydı. Askerin gözleri elektriğe tutulmuş gibi parlıyordu. İnsanlar kenara çekildi. Kız teki yitmiş pabucunun açıkta bıraktığı yaralı ayağını kaldırdı, onu çoktan siyah sulara karışmış sevgili atıyla buluşturacak olan karanlığa kendini bıraktı.

Herkes ölüm kokan karanlık suların üzerinde genç kızın ateşten bir kuş gibi havada asılı kaldığını gördü.

Derken karanlığa bir kol uzandı, ateşten kuşu havada yakaladı. Hilmi Rahmi belinden kavradığı gibi tenini yalayan alevlere aldırmadan Panayota’yı atının terkisine attı. Hayvan kişneyerek bu ateşten mahluku sırtından atmaya çalıştı. Panayota avazı çıktığı kadar haykırdı.

“OHI!”

Kalabalık gözlerini yumdu.

Bu parça romanın son bölümlerinin birinden alınmıştır. Bu sahne 13 Eylül 1922 gecesi geçmektedir. Büyük Yangın İzmir’i yutarken, rıhtıma yığılmış Anadolu Rumları ve İzmirliler alevler ve karanlık deniz arasında sıkışıp kalmıştır.

İltifatlar

“Suman şehrin içinde günlük hayatlarını yaşayan sıradan insanların öyküsünü anlatıyor. Birbirlerini ve üzerinde yaşadıkları coğrafyayı çok seven insanların öyküsü… “
—Laurel Taylor, Asymptote

Defne Suman aile sırlarını ustaca ördüğü kurgusuyla sihirli şehir Smyrna’da geçen muhteşem bir hikâye yazmış. Emanet Zaman (The Silence of Scheherazade) pırıl pırıl bir dille kaleme alınmış, hayatları tarihin trajik bir dönüm noktasına denk gelmiş, hafızalardan çıkmayacak zengin karakterlerle dolu bir serüven. Müthiş haz veren bir roman bu.
—Lou Ureneck, Smyrna, September 1922’nin yazarı.

Eylül 1922’de Smyrna yanıp kül olduğunda, dünya, kozmopolit kültürü en güzel yaşayan kentlerinden birini kaybetti. Defne Suman’ın kaleme aldığı ve Betsy Göksel’in tercüme ettiği bu zengin aşk ve yitiriş hikayesinde, Smyrna bütün haşmetiyle hayata dönüyor. Susturulanların sesleri ve tarihlerinin müziğiyle birlikte…
—Maureen Freely, PEN Başkanı, Birleşik Krallık

Sonra Doğan Kitap’tan çıkan son romanı, Emanet Zamanı okudum ve Suman’a duyduğum sevginin sebepsiz olmadığını anladım. Sıkı bir edebiyatçı. Eski İzmir’i ve büyük İzmir yangınını anlattığı romanı kaçmaz! Çünkü bu yaşadığımız karanlık günleri daha iyi anlamamıza sebep oluyor. Bugünle paralellikler kuruyor ve kendimize şu soruyu sormamıza yol açıyor: “Biz de mi şu anda emanet zamanda yaşıyoruz?”
—Ayşe Arman, Gazeteci yazar

Defne Suman benim “hikâye anlatıcısı” diye adlandırdığım yazarlar kategorisine giriyor.O; insanların yazgılarının, kişiliklerinin, yaşamlarının kendi dışlarındaki toplumsal-siyasal gelişmelerle nasıl etkilendiğini; aşkların, duyguların, bireysel kimliklerin toplumsal-siyasal akışla nasıl belirlendiğini anlatıyor.
—Oya Baydar, Yazar

Emanet Zaman’ı (The Silence of Scheherazade) tercüme etmek yürek burkan bir deneyimdi.
İngilizcede hayata geçirdiğim kişileri bir romanın karakterleri değil de gerçek insanlar gibi sevdim. Onlar için ağladım. Bu kitabı okurken insan pek çok kişi için ağlıyor. Ve tabi ki Smyrna’nın kendisi için de. Romanın sayfalarının arasında yaşayan farklı milliyetlere sahip kadınlar ve erkekler var. Ve aynı sayfaların arasında tarihi bir trajedi yaşanıyor. Öyle bir trajedi ki bir ulus suskunluğuyla üzerini örtüyor. Tıpkı Şehrazat’ın örttüğü gibi. Defne’nin kitabının İngilizce baskısında yer aldığım için kıvançlıyım. Kitap insanlığın birbirine bağını, inançlar, milletler, etnik azınlıklar arasındaki sevgiyi dile getiriyor. Tercüme asla orijinal dilin güzelliğini taşıyamaz ama umarım yazarın yeteneğine sadık kalarak çevirdiğim bu romanı İngilizceden okuyacak olanlara sevdirebilmişimdir.
—Betsy Göksel, çevirmen

Emanet Zaman (The Silence of Scheherazade) tam bir yüzleşme romanı. Bir İzmir yüzleşmesi. Üstelik iki dilde, Türkçe ve Yunanca olarak, barışmaya yüzleşmeye çok ihtiyacı olan “iki tarafta” aynı anda yayımlandı. Roman, İzmir’in en parlak yıllarından büyük yangını yaşadığı, sonra da suskunluğa gömüldüğü yıllarına kadar uzanıyor. Tarihsel aktörler Venizelos’lar, Hrisostomos’lar, Mustafa Kemal’ler roman sayfalarından şöyle bir geçerken, yazar bize, Edith’i, Sümbül’ü, Panayota’yı, onların hikâyelerini sunar. Bizi Edith’le, Sümbül’le, Panayota’yla, Hilmi Rahmi’yle, Ebe Meline’yle, Müjgan’la, Hüseyin’le, Stavros’la göz göze getirir. Onlarla bakışır, yüzleşiriz. Romanın merkezine oturan üç kadının hikâyesi, şehrimizin de hikâyesidir. Aşklarıyla, umutlarıyla, acı ve sevinçleriyle İzmir’i yaşayan bu üç kadının kaderleri dördüncü bir kadın karakterin suskunluğunda toplanır, onun suskunluğu ise hepimizin suskunluğudur.
—Yılmaz Murat Bilican, Gazeteci Yazar

Emanet Zaman (The Silence of Scheherazade), nazik sevgi dokunuşları ve gündelik hayatın sonsuza kadar kaybolmuş gerçekçi anlarından oluşan harika bir toplumsal ve tarihi roman.
—Panos Tourlis, Edebiyat eleştirmeni

Emanet Zaman da ne kadar iyi bir roman. Ne İzmir ne işgal, ne farklı halklar… Ayrı ayrı değil, mekânların tümü, romana girme şansına sahip herkes ne kadar sahici. Ve insanı ne kadar iyi tanıyan bir kalemden dökülmüşler satırlara. Bu romanı okumak uzun soluklu, yıllara yayılan bir yolculuğa çıkmak gibi. Hem oradaki herkes olabiliyor okur, hem de onları dışarıdan gören. İnsanların kendi iç dünyalarına girerken, sorularına, sevinçlerine, kederlerine tanık olurken bir arada/birlikte yaşamaya dair sayısız tablo çıkıyor karşımıza. Geceler, gündüzler, balkonlar, kıvrılan sokaklar, kara bulutlar… Jocye’un Dubliners’daki karanlık geldi okurken aklıma. Louis de Bernieres’i de hatırladım bazen. Ama ne kadar daha derin, ne kadar daha zengindi.
—Leyla Çapan, yazar

Gerçekten aşkla okudum Emanet Zaman’ı… Hem müthiş bir hikaye hem de Türkiye tarihinden parçalar!
Bir yandan içinde kaybolduğum ve çıkmak istemediğim bir aşk hikayesini okurken, öte yandan ilk defa o zaman düşündüm; “Düşmanı denize dökmek”, nasıl da gururla anlatılır kitaplarda ve tarihi kayıtlarda… Büyürken öğrendiğimiz, dikte edildiğimiz bazı tarihsel hikayeler insani duygulardan ne kadar uzak, ne kadar gaddarcaymış. Bir ülke kurma yolunda yaşanmış bu insanlık dramının aklımızda güzel bir şiir gibi durması ne kadar üzücü.
Tarih ne kadar acımasız olsa da, Emanet Zaman bir o kadar sarıp sarmalayıcı, heyecanlı bir roman. Her sayfayı gözümde film gibi canlandırarak okudum, dilerim çok yakında prodüksiyon olarak da görürüz.
—Evrim Sümer, gazeteci, yazar

Emanet Zaman (The Silence of Scheherazade), her şeyden önce bir erdem hikayesi. Yaşadığımız zamanlarda unuttuğumuz insani bir değerdir erdem. Bu kitap bize kimin yaşadığından bağımsız olarak insan hayatının kıymetini hatırlatıyor. Kurtarılan tek bir hayat onu yaşayan için dünyalara bedeldir. Defne Suman tarihin en karanlık sayfalarını yazarken bile insanın yüreğine su serpmeyi başaran bir yazar. Bu da şu yüzden: Ruhumuzun en derinine temas ediyor ve bizi varoluşun merkezinden, yani bağlarımızdan, kavrıyor.
—Yaprak Çetinkaya, gazeteci, yazar

Toplumsal unutma ve anımsama, gerçeğin bireysel ve toplumsal düzlemlerde bastırılması ve yeniden gün ışığına çıkarılması, kimlik (benlik, aidiyet) sorunu, dil ile kimlik bağlantısı, kimliklerin örtüklüğü, değişkenliği, çok-kültürlülük ile tek-boyutlu ulusal kimlik arasındaki gerilim, sürgün, azınlık olma Suman’ın romanlarının anlam ağını, felsefi çekirdeğini oluşturur. Yazarın metinlerinin özünde, şiddet ve baskıyı sorgulama olduğu görürüz. Emanet Zaman, günümüz kültür ve edebiyat kuramlarında önemli bir araştırma alanı olan toplumsal bellek çalışmaları için zengin bir yazınsal kaynak oluşturmaktadır.
—Prof. Dr. Ülker Gökberk, karşılaştırmalı edebiyat profesörü

Roman değil, sanki bir senfoni!
—Prof. Dr. Mete Tapan, yüksek mimar, yazar